Şimdi tekrar yazmaya başladım. Bu arada diktiğim, boyadığım, ördüğüm dünya kadar şey var tabi, ama kaydı yok. Aklıma geldikçe hepsini yazacağım.
Yazdığım bir başka yer daha var.
Antalya Eczacı Odası olarak bizim bir dergimiz var: Dozaj. Dergimizin ilk günlerinden beri onu çıkaran ekibin bir parçası olmaktan müthiş gurur duyuyorum. Sağlıkla ilgili tüm konularda ve o sayının belirlenen güncel konularında yazılar yazıyoruz. İşte, aşağıdaki bu yazı da yazdıklarımdan biri.
İnsanlar yaşlandıkça bencilleşiyor
Bencil olmak... Yani sadece kendini düşünmek, kendi çıkarlarını diğer herkesinkilerden üstün görmek... Kulağa bile ne kadar kötü geliyor, değil mi?
Türk Dil Kurumunun "Büyük Türkçe Sözlük"ünde, bencillik, "Yalnız kendini düşünen, kendi çıkarlarını herkesinkinden üstün tutan" olarak açıklanıyor. Peki, insanın kendini düşünmesi, gerekli ve son derece insani bir davranışken, ne zaman etrafımızdakileri rahatsız eden bir bencillik haline dönüşür?
Soru şu: Anne babasına veya bir aile büyüğüne bakma görevini üstlenen kişiler, neden bir zaman sonra baktığı kişinin bencilliğinden yakınır hale gelir?
Bebekliğinde en bencil dönemlerinden birini yaşar insan. Yaşayabilmesi için bencil olmalı, kendini düşünmeli ve sadece ihtiyaçlarının giderilmesi için çabalamalıdır. Sonra yaş ilerledikçe, bencilliğin değil de, paylaşımın ve fedakarlığın ön plana çıkarıldığı toplumsal eğitim sayesinde, ılımlı hale gelir bu bencillik...
Sonra, ergenlik döneminde yine artar. Çünkü dünya sizin için varolmuştur, ama kimse bunu anlamıyordur.
Orta yaşlara gelindiğinde ise, artık bencilliğe vakit kalmadığından mıdır, yoksa öne çıkan başka sevgilerden midir bilinmez, en az bencillik hissedilen dönem başlar. Bu, orta yaş, yirmi ile altmış arasında bir dönem gibidir sanki. Sonra yeniden gittikçe artan bir bencilleşme, yani kendini düşünme dönemi başlar. Hani derler ya, insan yaşlandıkça bebekleşir. Yani, son, başa döner..
İnsan
yaşlandıkça, evi, eskisinden de fazla, hayatının merkezi haline gelir, huzurlu
bir aile ve ev ortamında yaşama isteği artar, zamanın büyük çoğunluğunu evde
geçirmeye başlar. Oysa, modern hayatın getirdiği yalnızlık, artık evinde daha
fazla zaman geçiren bir yaşlı için daha da mutsuzluk getirir. Çünkü hayat çok
hızlı, herkes çok meşguldür. İlk yaşlılık yılları bu duygularla geçince de
sorgulamalar başlar ve "Bunca yıl ne için yaşamışım?" sorusuna cevap
aranır:
"Herkesin
senin hayatından bir beklentisinin olması ve bu beklentilerin getirdiği
kalıplara sığmaya çalışmak, o kalıbın içine girebilmek için eğilmek, bükülmek,
sen olmaktan çıkmak…"
"En yakın dostum diyerek elini uzattığın insanların beklentilerini karşıladığın sürece iyi olduğunu keşfettiğinde, bir daha asla tamir edilemeyecek şekilde yaralanmak…"
"Ortak hayat paylaştığın insanların bazen acımasızca ve bencil bir şekilde, seni harcayabildiklerini görmek, ortak paydayı paylaşıyorsan asla çıkarsız bir ilişkinin olamayacağını öğrenmek..."
"En yakın dostum diyerek elini uzattığın insanların beklentilerini karşıladığın sürece iyi olduğunu keşfettiğinde, bir daha asla tamir edilemeyecek şekilde yaralanmak…"
"Ortak hayat paylaştığın insanların bazen acımasızca ve bencil bir şekilde, seni harcayabildiklerini görmek, ortak paydayı paylaşıyorsan asla çıkarsız bir ilişkinin olamayacağını öğrenmek..."
Bunlar
zor sorular ve zor cevaplardır. İnsanı değiştirir, dönüştürür. Ama, illa ki
olgunlaştırır. Yaş ilerledikçe bilgeliğin artması da bundandır.
Ve
insan ansızın farkediverir ki; yaş kemale ermiş ama kişi kendi için henüz
yaşamamıştır. İşte, bu duygular ve kırgınlıklar ileri dönem yaşlılık için bencilleştiriverir
insanı. Yaşla ve yaşamışlıkla birlikte artan bilgelik miktarınca, kiminde az
kiminde çok bencillik başgösterir.
Ve
bizler de etiketi yapıştırıveririz :
"İnsanlar
yaşlandıkça bencilleşiyor."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder